The 400 Blows

Düzenli yazarımız Selim Recai ve editörümüz Selin Tiras yazdı.
Selamm
Selamm, hangi filmi izliyoruz?
Ben diyorum kii bir fransız yeni dalga filmiyle başlamak güzel olabilir
Ne dersin?

The 400 Blows fena durmuyordu
O olabilir
Tamamdır o zaman haftaya bugün konuşuruz
Pşşt
Filmi izledin mi?
İzledimm
Nasıldı sence?
Bayağı beğendim
Bir yandan da kalbimi kırdı
Çocuk olmanın ne kadar külfetli bir iş olduğunu, insan galiba çocuk olmadığını düşündüğü anda unutuyor
Anlaşılmamaktan, daha kötüsü ciddiye bile alınmamaktan doğan öfke, hayal kırıklığı filmde çok gerçekçi yansıtılmış.
Sen nasıl buldun?
Film beni de çok etkiledi
Filmde özellikle aile yapısı çok gerçekçi verilmişti ve bu benim çok hoşuma gitti
Bozuk bir aile yapısındaki bir çocuğun hayatı nasıl geçecekse ve çocuğun yaşananlara tepkileri nasıl olacaksa filmde de tam olarak öyle verilmiş.
Mesela Yeşilçam’daki “acıların çocuğu”, derbeder, her saniye ağlayan çocuk figürü vardır, ki kurgu olduğu her halinden belli oluyor bence ama burada öyle değildi
Aksine karşılaştığı sıkıntılar karşısında gittikçe daha tepkisiz kalan, yabancılaşan büyüyen bir çocuk görmüş olmanın gerçekçiliği ve dolayısıyla vuruculuğu son derece arttırmıştı.
Evet evet bence de
Bu gerçekçiliği sağlayan biraz da fransız yeni dalgası bence
Sen Fransız yeni dalgası hakkında neler düşünüyorsun?
Yani…
Çok büyük bir fanı olduğumu söyleyemem
Ancak iyi ki gelmiş ve sinemaya büyük bir etkisi olmuş
Tekdüzeleşmiş, karizmatik dedektifin olayları laubali bir edayla çözdüğü, kolayca tahmin edilebilir, kurgunun suyunu çıkarmış Hollywood filmlerinden kurtardı bizi.
Sence?
Ben fransız yeni dalgayı çok çok sevdiğim için akımla ilişkili her filme de sempatiyle yaklaşıyorum sanırım.
Filmlerin arz talep ilişkisinden beslenen Hollywood filmlerini utandıracak kadar kişisel oluşunu, tüm film boyunca senaryonun ötesinde kameranın anlattıklarının peşinde koşmayı çok seviyorum
Gerçi koşuşturmanın yorucu hal aldığı zamanlar da olmuyor değil.
Oluyor tabii de aynı karizmatik karakterin 25. kez benzer bir olayı çözüp günü kurtarmasını izlemek daha da yorucu bence 😀
Kesinliklee 😀
Fotoğraf: film-grab.com
Peki sence çocuğun bu duruma düşmesine asıl sebep olan şey neydi?
Mesela bana kalırsa çocuk, şu anda tam olarak çocukluğun yavaş yavaş bittiği ve sorumluluk alıp hayatta kendine yer bulmaya başlayacağı ve karakterinin oturacağı yaşta.
Bu yüzden de özellikle artık bir rol modele ihtiyacı var ama çevresindeki yetişkinler özellikle de ailesi ona örnek olmaktan çok uzak
Bu da kopuşa sebep oluyor yani haliyle
Kesinlikle katılıyorum!
Bir yandan da büyümek, toplumun insanı şekillendirmek için kullandığı bir kavram gibi geliyor bana
Toplum seni istediği kişiye dönüştürmek için yaşları da kullanıyor sanki. Her yaşın kendi içerisinde kuralları, evetleri, hayırları var. Böyle olunca, tüm beklentileri karşılayarak büyümek bana biraz imkansız geliyor 😕
Film boyunca da bu duygu oldukça yoğun aslında. Antoine evde tüm işlere yardım eden bir çocuk, hatta yaşına göre sorumluluğunun fazla olduğunu söylemek bile mümkün; ama yaptıkları ne toplum ne de ailesi için yeterli değil
Ailesiyle arasındaki ilişki ise oldukça yaralayıcı
Evet, katılıyorum.
Ben bunu özellikle çocuğun ilk mektubunu okudukları sahnede hissetmiştim.
Evet evet, çocuğun ailesine yazdığı koca koca cümleler her ne kadar komik olsa da aslında anlatmak istedikleri ve ailesinin mektuptaki tek gramer hatasına takılması çocukla aralarındaki ilişkiyi de özetliyor.
Annesinin sevgisini bile çocuğu belirli kalıplara sokmak için bir kalıp olarak görüp kullanması, Antoine’ın yatağının kapının hemen önünde olması, evin küçüklüğü de çocuğun hissettiği yalnızlık ve sıkışmışlık hissini çok güzel yansıtıyor.
Aynen öyle
Böyle bir durumun içinde yalnız ve sıkışmış hissetmemek çok mümkün değil ya zaten
Ailenin yetersiz kaldığı durumları telafi edebilecek, o boşluğu bir nebze de olsa doldurabilecek okulların da durumu ortada
Filmdeki okul ortamı tam bir meydan muharebesi bence; bir tarafta yaramazlık yapan öğrenciler, diğer. tarafta da bu öğrencilere evde kulağına vızıldayan sinek gözüyle bakan eğitimciler… Teneffüse çıkarmamalar, yaka paça sınıftan atmalar, herkesin ortasında haşlamalar, kopya çektiğine dair hiçbir kanıt olmasa bile kopya çekmiş olarak yaftalanan öğrenciler…
Bu ortamda bir çocuk nasıl bir gelişim sağlayabilir ki!
Zaten sınıfta bir tane bile uslu çocuk olmaması hangi tarafın hatalı olduğunu gösteriyor
Kesinlikle katılıyorum
İlkokulda bir iki kere tahtanın önüne çıkarılıp elime tahta sopa yemişliğim var
Aaa 🙁
O yüzden Antoine’ın arkadaşlarının önünde azarlandığı, aşağılandığı her sahnede yaşadığı utancı biraz da olsa anlıyorum
Evet, sadece ana karakter değil tüm öğrencilerin okulla çatışma içinde oluşu, sistemin merkezinde yer alması gereken çocuklara uygun tasarlanmadığını açıkça gösteriyor.
Üzüldüm ya 🙁
Cidden bir çocuğun bu duyguyu tadıyor olması ve şiddete maruz kalması çok kötü
Evet 🙁
Çocuğun aslında içinde yaşadığı tüm sistemle olan çatışmasını en güzel özetleyen sahnelerden bir tanesi de parmaklıkların arkasında ıslahevine taşındığı sahne olabilir
Sen ne düşünüyorsun?
Yani tabii ama benim o sahnede asıl dikkatimi çeken çocuğun gözünden akan bir damla yaştı
Bana kalırsa o yaş ve o sahne bütün film boyunca yaşadıkları sıkıntılar sonucunda büyüyen ve gözümüze hep büyük gelen Doinel’in aslında bir çocuk olduğunu vurguluyor
Haklısın 🙁
Bir yandan da masumiyetle özdeşleştirilen çocukları parmaklıkların arkasında görmek, gerçeklik algımızla da biraz oynuyor bence
Truffaut da bu zıtlığı bolca kullanıyor
Kesinlikle
Bunun bir diğer örneği de kız çocuklarını ıslahevindeki çocuklardan korumak için kafese kapattıkları sahne
Truffaut’un kafesteki çocukların yüzünü yakından çekmesiyle yüzlerinde aslında korkudan çok hüzün görülüyor
O çocuklar ıslahevindeki çocuklara potansiyel arkadaş gözüyle bakarken yetişkinler, ıslahevindeki çocukları ötekileştirmeye ve düşmanlaştırmaya devam ediyorlar
Bu hissiyatı tek bir yakın çekimle verebilmek gerçekten büyük başarı
Kesinlikle 
Özellikle ilk filmini çeken 27 yaşında bir yönetmen için devasa bir başarı

Peki son sahneye ne diyorsun?
The 400 Blows son sahnelerinden bir kesit
Belki de filmin otobiyografik olduğunu film izlemeden önce bildiğim içindir, ama son sahne bana Truffaut’nun. çocukluk fotoğraflarından bir tanesini görmüşüm gibi hissettirmişti.
Filmdeki favori sahnem diyemem🙃 ama filmin başından beri takip ettiğimiz Antoine’ın temkinli hali, büyümek zorunda kalmak ve yetişkinlerin dünyasında çocuk olmakla ilgili çok fazla şey söylüyor
Sence?
Ben cidden çok beğendim ya o sahneyi
Aşırı vurucuydu
Çocuk belki de özgürlüğün simgesi olan ve aynı zamanda hayali olan denize kavuşuyor ama ne kendini sulara atıyor ne hoplayıp zıplıyor
Yüzünde bir gülümseme bile göremiyoruz
Hatta gülümsemenin aksine bir korku ifadesi var
Bence bunun sebebi yine anlık sürecek, her an kaybolabilecek bir güzel anın içinde olduğunun artık iyiden iyiye farkında olması
Tıpkı filmin başında olduğu gibi ki o sahnede arka koltukta oturan bir çocuğun Eyfel’i gözleriyle yakalamaya çalışmasını izleriz ama çocuk gözleriyle her ne zaman Eyfel’i yakalayabilse hemen akabinde görüş açısını düz, çirkin binalar keser
Bana kalırsa buradaki Eyfel mutluluğu temsil ediyor ve her ne kadar anlık olarak mutluluğu yakalayabilsek de hayatın genelinin monoton ve çirkin olduğunu vurguluyor
Çocuk da son sahnede bir nevi yine Eyfel’i gözüyle yakalayabilmiş olsa da tekrardan araya düz çirkin binalar gireceğinin, sonsuza kadar denizde kalamayacağının, belki hapse belki ıslahevine belki de ailesine döneceğinin ve bu dönüşlerin hiçbirinin ona mutluluk getirmeyeceğinin farkına varıyor
Film de bu farkındalığın yüze yansımasıyla bitiyor ve suratımıza f, i ve n harfleri yapıştırılıyor gerçekten çok fena vurmuştu beni bu bitiş
Anlık mutluluklar ve sonsuz bir monotonluk, hayatla ilgili doğru bir çıkarım galiba 🙁 Truffaut’nun bu sonuca çok küçükken vardığını görmek de insanı bir başka üzüyor
Direkt favori sahnemdi hatta son sahne
Seninki neydi?
Ben de Antoine’ın Balzac için mum yaktığı sahnede çok gülmüştüm, en sevdiğim sahne olabilir
ahahashahah bu sahne cidden baya komikti
Tam bir çocukluk hareketi değil mi shhdhdhd
ahshsahas evett
Senin filmleri 5 üzerinden puanlandırdığını biliyorum, peki bu filme kaç verirsin?
4,5/5 veririm galiba net bir şekilde favori filmlerim arasında sayabileceğim bir film
Peki sen?
Benim puanlandırdığım ilk film olacak 🙂
Ben de 4.5/5 verebilirim galiba

Authors

Sayfalar: 1 2