Düzenli yazarımız Eren Şahin yazdı.
“Arka plandaydılar, yuvayı kurdular, krallık idare ettiler, ceza aldılar, aldatıldılar, hakarete uğradılar, savaştılar ama yılmadılar. Birer karyatid gibi taşıdılar tarihi tüm azametiyle ve geleceğe yön verdiler. Verdikleri ilaç zehre, dokudukları kumaş kefene, ışıltılı gözleri taş eden bakışlara dönüşene kadar durmadılar…”
1.KISIM: SAVAŞI KAZANDIRAN AT
İnanışa göre Zeus’un oğlu Dardanos, günümüz Çanakkale ve Balıkesir civarında kendi adında bir şehir kurar. O yüzdendir ki İngilizcede “Dardenelles” Çanakkale Boğazı için kullanılır. Ayrıca Dardanos Elektra’nın oğludur. Elektra ise Truvalı Helen’in yeğenidir. Elektra “parlayan dişi” demektir ve Miken kralı Agamemnon ile karısı Cyltemnestra’nın kızıdır. Clytemnestra Helen’in kardeşidir. Dardanos’un torunu Tros, kral soyundan gelen bu antik kişilik, on dokuz medeniyetin üst üste kurulu olduğu Truva/ Troya kentini kurar. Homeros Truva’dan bereketli topraklar diye bahseder. Uğruna savaşlar yapılan kent gözde bir kenttir ve savaş esnasında kentin kralı Priamos, Tros’un torunun oğludur ve başkahraman Paris’in babasıdır.
Kral Priamos Truva şehrinin son kralıdır ve savaş yıllarında oldukça yaşlıdır. Kassandra, Polyksena, Hektor, Paris (Aleksandros), Troilos bilinen çocuklarındandır. Priamos’un karısı Hekabe Paris’i doğurduğunda tanrı Hermes kurt kılığında gelip Paris’i kaçırmıştır. Şehrin dışında bir adam onu bulmuş ve büyütmüştür. Kehaneti biliyor olacak ki Hermes günü geldiğinde Paris’e görünür ve elçilik yaparak Zeus’un isteğini kendisine bildirir. Bu istek, üç tanrıça arasından en güzelini seçmesidir. Bu hikâye farklı kaynaklarda farklı anlatılır. Kimine göre bir düğünde cadının biri ortaya bir elma atar ve en güzele der. Elmayı kapmaya yanaşan üç tanrıça vardır. Bunlar: Athena, Zeus’un zekâ ve strateji tanrıçası kızı; Hera, Zeus’un karısı ve Aphrodite, herkesin bildiği gibi güzellik ve aşk tanrıçasıdır. Üç tanrıça da en güzel olduğunu iddia eder ve Zeus’tan karar vermesini ister. Zeus bu kararı vermeyecek kadar zekidir ve Paris’in karar vermesini ister. Paris’e giden tanrıçalar tek tek vaatte bulunurlar. Paris Hera’yı seçerse sonsuz güç ve zenginlik bahşedecek, karşı konulmaz bir savaşçı olacaktır. Athena’yı seçerse sonsuz zekâ ve bilgi sahibi olacaktır. Sonuncu olarak Aphrodite vaatte bulunur; bu vaat ise güzelliği ile dillere destan Menelaos’un karısı Helen’dir. Paris Aphrodite’i seçer. Özellikle Aphrodite Truva Savaşı’nda Yunanlıların karşısında yer almıştır ve Paris’i destekler. Böylece Paris çoktandır şehirde de dolaşan kehaneti öğrenir ve layık olduğu konuma gelerek Truva prensleri arasındaki yerini alır.

Hektor, Truva’nın diğer prensi, Paris ile iyi anlaşır ve Paris’i eğitir. Miken kralı Agamemnon’un kardeşi Menelaos, Helen ile evlidir ve Sparta kralıdır. Bu kardeşlerin soyu da Zeus’a dayanır. O dönemlerde inanış kralların Zeus soyundan geldiğidir. Teknik olarak bütün krallar uzaktan da olsa akrabadır ve babadan oğula geçen bir sistem ile kandan gelen soyluluk devam eder. Ayrıca tanrısallık da kanla geçen bir özelliktir ve azalabilir. Örneğin bir tanrı ile bir tanrıçanın çocuğu da tanrı veya ölümsüz bir varlık olur. Fakat bir tanrı ile bir ölümlünün çocuğu yarı-tanrı veya üstün meziyetlere sahip bir kahraman olur. Daha sonra bu yarı-tanrılar tekrar ölümlülerle evlenerek tanrısal kandan gelen özellikleri azaltırlar.
Gel zaman git zaman yeni prens Paris; diğer krallar, prensler ve krallıkları tanımak, dostane ilişkiler kurmak ve diplomasiyi geliştirmek için gezmeye başlar. Sonunda Menelaos’un krallığına yani Sparta’ya gelir. Misafir olarak kalırken Helen ile tanışır ve Helen ile aşk yaşarlar. Kaçmaktan başka şans olmadığını bildikleri için Helen ile Truva’ya kaçarlar.

Helen o zamanlar “Spartalı Helen” olarak bilinir. Helen geldiğinde büyük tepki çeker ve savaşın an meselesi olduğunu herkes bildiğinden Helen’in gitmesi için baskı yaparlar. Halk ve krallık üyeleri Helen’i ilk başta istemez. Helen kaldıkça savaş yaklaşır ve Menelaos Truva’ya gelir. Savaşmadan Helen’i alıp gitmek ister. Fakat bu sevecen yaklaşım karşılık bulamaz ve eli boş geri döner. Bunun üzerine Menelaos sinirlenir ve ağabeyine haber yollar. Agamemnon ve Menelaos Truva üzerine savaşa çıkmak için hazırlığa başlarlar. Yunan tarafında bulunan yarı-tanrılara, kahramanlara haber gönderilir. Bunların arasında Peleus ve yaşlı su tanrıçası Thetis’in oğlu Akhileus (Aşil) de vardır. Soyu baba tarafından hırsızların kurnaz tanrısı Hermes’e dayanan, Laertes’in ve Antikleia’nın oğlu Odysseus, İthaka kralıdır ve Menelaos’un adamları bizzat krallığa giderek Odysseus’u çağırmak isterler. Odysseus’un Penelope’den oğlu olmuştur ve oğlu daha bebektir. Savaşa gitmek istemediğinden deli numarası yapar ve çok soğuk bir vakitte çıplak bir vaziyette tarlaya çalışmaya gider. Büyükbaş hayvanları otlatırken adamlar gelir ve Odysseus’u savaşa gitmesi için ikna etmeye çalışırlar. Penelope kocasının aklını kaçırdığını söyler fakat adamlar buna inanmaz. Öküzlerin önüne bebeği koyarlar. Odysseus eğer delirdiyse kendi bebeğini ölüme terk etmesi gerekir; fakat olaylar bu şekilde gelişmez, Odysseus bebeğini kurtarır ve delirmediği anlaşılır. Mecburen savaşa katılmak için hazırlıklara başlar, arkasında bırakacaklarına yıllarca olacakları bilmeden.
Odysseus gerçekten çok zeki ve kurnaz bir adamdır. Athena onun koruyucu tanrıçasıdır ve onu sever. Odysseus gibi savaşa katılmak istemeyen bir kahraman daha vardır: Akhileus. Menelaos Akhileus’un bulunması için emir verir ve Odysseus Akhileus’u bulup onu savaşa girmesi için ikna eder. İkna kabiliyeti yüksek olduğu kesindir Odysseus’un. Karşısındaki kişiyi ortak bir düşmanları varmış da birlikte hareket ediyorlarmış hissini vererek kandırır. Odysseus’un en önemli görevi Akhileus’u bulup savaşa ikna etmesidir. Zira bu gerçekleşmezse savaş kazanılamayacaktır. Fakat bunun için de deniz yolculuğu ile Akhileus’un saklanma ihtimali olan adaları, koyları gezmesi gerekir. Rüzgâr Odysseus ve adamları aleyhinde yön değiştirir. Tanrıçaya dua ederler ve Artemis rüzgarların karşısında bir kurban ister. Bu kurban Agamemnon’un kızı İphigenia olacaktır. Daha evlenmemiş kızını tanrıçaya kurban eden Agamemnon bu duruma çok üzülür. Bazı kaynaklarda Agamemnon’un savaşa giderken Artemis’in kutsal geyiklerinden birini öldürdüğünü söylenir. Bundan dolayı tanrıça çok sinirlenmiştir. Öyle ya da böyle tanrıçanın isteği yerine getirilir. Rüzgâr Yunanlıların lehine yön değiştirir ve Akhileus bulunur. Akhileus’u ikna eden şeylerden biri de güya Akhileus’un İphigenia ile evlendirilecek olmasıdır; fakat daha sonra Akhileus kızın kurban edildiğini öğrenir. Devamında savaş başlar ve zorlu bir süreç geçer. Savaş on yıl sürer. İki taraf da birçok asker ve kaynak kaybetmiştir. Şehrin altından birçok dehliz kazılır. Bu esnada Helen hala Truva şehrinde sarayda saklanmaktadır. Halk Helen’ e karşı çok tepkilidir, onu istemezler ve kendi prensesleri olarak benimsemezler. Zira onun yüzünden kentleri yağmalanmış ve yıkılmıştır. Ne var ki Helen kendi yiyeceğini, kendi hakkını halk ile paylaşıp herkesin gönlünü kazanmıştır. Bundan böyle “Truvalı Helen” olarak bilinecektir.

Savaşın bitimine doğru Akhileus gizlice saraya gelir ve Helen ile konuşup onu geri gelmesi için ikna etmeye çalışır. Aynı zamanda Helen’in ağzını yoklar ve Truvalıların Kilikya krallığından yardım aldıklarını öğrenir. Kilikya kralının kızı kral Priamos’un gelinidir ve krallıklar arasındaki bağ güçlüdür. Bunu öğrenen Yunanlılar bu yardıma engel olurlar ve Kilikya’yı da yağmalarlar. Kilikya kralı öldürülür. Akabinde zeki Odysseus’un aklına bir fikir gelir. Tahtadan çok büyük bir at yapılır ve içine askerler saklanır. Atı tanrılardan bir hediye sanıp şehir surlarından içeri alan zavallı Truvalılar ne ile karşılaşacaklarını bilmemektedirler. Ortalık durulup herkes evine çekildiği sırada yağma başlar ve şehir yerle bir edilir. Savaşı on yılın ardından Yunan tarafı kazanmıştır. Kral Priamos karşı koyamayacak kadar yaşlıdır ve ailesi de büyük darbe alır. Priamos’un en güzel kızı Kassandra’yı Agamamnon esir alır. Kassandra özel bir karakterdir ve tanrısal bir yetisi vardır. Bir gün Apollon Kassandra’yı görür ve çok beğenir. Kassandra’yı ister ve birlikte olurlarsa ona kehanet gücü, geleceği görme yetisi bahşedecektir. Kassandra bunu kabul eder. Evvelden gücü alan Kassandra bir rahibe olmaya niyetlendiğinden Apollon ile birlikte olmak istemez ve Apollon bu duruma çok sinirlenip kızı lanetler. Geleceği görecektir fakat kimseyi inandıramayacaktır. Ayrıca rahibe olamayacak, bir kadın olarak aşağılanacaktır. Agamemnon savaş esiri olarak Kassandra’yı eve götürür. Evlat acısıyla dövünen Clytemnestra kıskançlıktan Kassandra’yı öldürür. Clytemnestra bununla kalmaz ve yeni sevgilisi ile birlikte Agamemnon’u da öldürür. Helen evine döner.
Savaş biter ve Odysseus ile adamları eve dönmek için yola koyulur. İşte bu noktada kadınların hikayesi başlar ve kurnaz Odysseus bu hikayelerin başkahramanıdır. Savaş on yıl sürmesine rağmen Odysseus eve yirmi yıl sonra dönecektir. Nóstos (Yunancada geri dönüş, kahramanın yolculuğundan sonraki deniz yolculuğu ile eve dönüşü manasına gelir.) hikayesi ile geri geldiğinde artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.

2. KISIM: VEFALI PENELOPE
Penelope, Odysseus’un karısıdır ve savaş başladığında oğlu Telemakhos daha bir bebektir. İleridede de zor günler atlatacağından habersiz zorlu bir çocukluk geçirir Penelope. Penelope bir naiaddır. Naiad, deniz perisi anlamına gelir Yunan mitolojisinde. Penelope’nin babası İkarios ve Helen’in babası Tyndareos kardeştir. İkarios Sparta krallarından biridir. Annesi naiad olan Penelope de annesi gibi hep suya ilgi duymuş, gözünden düşen yaş eksik olmamıştır. Binlerce naiad kızın arasında bulmuştur kendini. Daha sonradan çok farklı sebeplerle karşılaşacağı Kirke de kendi gibi bir naiaddır ve naiadlar yarı-tanrıdır. Ölümsüzlük içeceği nektardan ve tanrıların meyvesi Ambroisa’dan yerler ve güçlenirler. Daha Penelope doğar doğmaz babasının kulağına bir kehanet gelir:
“Doğacak evlat babasının kefenini sonsuz sabırla dokuyacak,
Yıllar geçtikçe sabır tükenecek ve kefen tamamlanmayacak,
Naiadların kaderi sudur, hepsi denizlerde son bulacak,
Dişi bir ördek gelip bu zavallıyı boğulmaktan kurtaracak.”
Bunun üzerine İkarios Penelope’yi daha yaşı çok küçükken nehre atarak boğmaya çalışır. Ördek gelip Penelope’yi kurtarır ve Penelope yaşamaya devam eder. Başına gelenler yalnızca bununla sınırlı kalmaz. Tıpkı diğer naiadlar gibi Penelope de sayısal çokluktan olsa gerek, annesi tarafından bile itilip kakılır. Gençliği ağlamakla geçer.
O dönemde soylu kızlar evlenirken eski usuller takip edilir ve sarayda bir yarışma düzenlenir. Bu yarışmada kazanan, güçlü olan Penelope ile evlenip kral olacaktır. Bu evlilik erkeğe büyük kazanç sağlatacaktır. Altın kaptan gümüş eşyalara kadar, onlarca mal, mülk ve saray tahsis edilir. Penelope daha on beş yaşındayken, saray hizmetçilerinin bile neden bahsettiklerini anlamazken evlendirilir. Penelope, kuzeni Helen kadar güzel değildir. Öne çıkan özelliği zekasıdır. O yüzden kendisi yarışmayla evlenirken Helen’in kral Menelaos ile evlenmesini kıskanmıştır. Helen’i bütün erkekler arzular fakat Penelope’yi kimse istemez. Dışarı vurmasa da veya kabul etmese de Penelope içten içe Helen’i çok kıskanır ve kin güder. Öyle veya böyle hileyle yarışmayı Odysseus kazanır. Hileye yardım eden bizzat Tyndareos’tur. Yani Penelope’nin kral amcasıdır. Aynı şehrin kralı oldukları gerekçesiyle birer yıl arayla tahta geçen İkarios ve Tyndareos bu durumdan hoşnut değildir. Penelope ve evleneceği adam İkarios tarafını tutacağından bu güçlenmeyi engellemek için kendi tarafında olduğunu ve evlendikten sonra Sparta’yı terk edeceğini bildiği Odysseus ile anlaşma yapar ve diğer yarışmacıları büyüleyerek Odysseus’un kazanmasını sağlar. Böylece Penelope evlendirilir ve bir süre Sparta’da İkarios’un sarayında kalırlar ve ilk anlarını burada yaşarlar. Daha sonra Odysseus kralı olduğu İthaka’ya çeyizi de alarak gider ve Penelope de kraliçe olarak yanındadır. Penelope yanına birkaç kızı da almıştır. Bu kızlar Penelope’ye hizmet edecek ve ona yarenlik edecektir. Penelope yeni bir şehre taşınmanın zorluklarını çeker. Nasıl giyineceğini, nasıl yürüyeceğini bile bilmez bu şehirde. Farklı diyarlar farklı gelenekler demektir. Kayınbabası Laertes ve kayınvalidesi Anticleia ile birlikte ve bir de Odysseus’un süt annesi Eurycleia ile aynı konutta ikamet etmişlerdir. Kayınvalidesi Penelope’den çok genç olduğu bahanesiyle hoşlanmaz. Ayrıca süt anne Eurycleia da Penelope’nin başına işler açmıştır. Bu iki kadın Odysseus ve halk üzerinde büyük nüfuz sahibidir. Süt anne de aileden biri sayılmış, halk tarafından saygı görmüştür. Penelope bu kadından çok şey öğrenir, gelenekleri onun sayesinde öğrenmiş çocuk bakımı gibi yetileri de onun sayesinde kazanmıştır.

Penelope ve Odysseus’un bir erkek çocukları olur ve adını Telemakhos koyarlar. Odysseus çok zeki olduğundan günlük yaşamında da uyguladığı stratejiler ile kimse tarafından kandırılamaz ve dolandırılamazdır. Karısına ne kadar güvense de şehirdeki diğer erkeklere güvenmez. Karısının kendisi evde yokken diğer erkeklerle beraber olmaması için bir fikir gelir aklına ve bunun sayesinde kendisine ihanet edilmediğini anlayabilecektir. Yataklarının bir ayağı halen yerden büyümekte olan zeytin ağacının gövdesidir ve bunu bilen sadece Penelope ve kendisidir. Eğer başka biri bunu bilecek olursa bu onun yatak odalarına girdiği anlamına gelecektir.; fakat kimse bundan haberdar olmamıştır. Asla da olmayacaktır zira Penelope bağlılığın ve sadakatin simgesidir.
Odysseus’u bir gün çağırırlar ve savaşa gider. Penelope ilk başta çok üzülür fakat kocasına güveni tamdır. Çok zeki ve güçlü olduğundan savaşta ölmeden geri geleceğine inanır. Yıllar geçer, bir haber gelmez. Odysseus dönmez ve annesi üzüntüden ölür. Babası da çok yaşlanmıştır ve ölüm an meselesidir. Bu esnada şehirdeki erkekler harekete geçer ve Penelope ile evlenmek isterler. Odysseus’un öldüğünü, geri gelmeyeceğini söylerler ve bu bahaneyle kral olmak için can atmaktadırlar. Penelope hiç yüz vermez, yine de elinde onları savuşturma gücü yoktur. Bu adamları bekletir, bekletir; adamların artık sabrı taşar ve yüzlercesi sarayı işgal eder. Hayvanları pişirip yerler, bütün kaynakları kullanırlar. Penelope savaş yıllarında onca kar etmiş, tarlaları nasıl ekilip biçilirse daha fazla hasat edeceğini düşünmüş; Odysseus döndüğünde karısıyla gurur duyması için çabalamıştır. Penelope’nin kapısında yüzlerce erkek bekleyip dururken sabırlar iyice tükenmiştir. Penelope mecburen bir açıklama yapmak zorundadır. Adamlara kayınbabasının kefenini dokuyacağını söyler ve mühlet ister. Penelope doğduğunda babasının duyduğu kehanet gerçekleşmiştir; fakat kehanette bahsedilen kişi öz babası değil, kayınpederidir. Az da olsa bu onları bir müddet geri püskürtür. Penelope gündüzleri herkesin gözü önünde bu kefeni dokur. Geceleri de gündüz ördüğünü geri söker. Yıllar geçer kefen hiç uzamaz. Derken bir gün Telemakhos ortadan kaybolur. Geri dönene kadar Penelope’nin içi içini yer. Telemakhos deniz aşırı diyarlara tek başına giderek bilgi toplamaya, babasına ulaşmaya gitmiştir ve nihayetinde geri döner.,

Neredeyse yirmi yıl geçmiştir Odysseus’un gitmesinin üzerinden; artık ikisi de yaşlanmıştır. Yüzü neredeyse tanınmayacak hale gelmiş olsa da bu değişiklik bir karı-kocanın birbirini tanıyamayacağı kadar da değildir. Odysseus kendini belli etmez ve Penelope de onu görmediğini, onun olduğunu anlamadığını düşündürür. Bir gün dilenci kılığında eve gelen Odysseus’un ayağını yıkaması için Eurycleia’ya sıcak su ve kap getiren Penelope’nin zekice bir fikri vardır.
Ayağındaki izden anlayacak ve böylece herkese Odysseus’un geldiğini gösterebilecektir. İzi gören süt anne çığlığı basar ve adam kendini belli etmemek için kadını susturur. Günler geçer en sonunda talipler arasında bir yarış düzenlenir. Penelope bu yarışı kazananı kendine eş olarak seçeceğine söz verir. İroniktir ki Penelope hayatında hep yarışmalarla eş belirlemek zorunda kalmış, kaderi bu olmuştur. Bunca yıl neler yaşadığını bilmeden kocasına güvenmiş ve sadece onun kazanabileceği bir yarışma düzenlemiştir.
On iki baltanın arasından o meşhur oku geçirebilen her kim olursa olsun krallığı ve Penelope’yi elde edecektir. Tabii ki bunu yalnızca Odysseus yapabilir ve sonunda diğer talipleri Telemakhos ile birlikte öldürürler.
Penelope ve Odysseus bir süre beraber yaşarlar. Eski günleri yad ederler. Ta ki gayrimeşru oğlu Telegonos gelene kadar. Bilmeden, babasını bir vatozun bıçaklardan daha keskin zehirli koluyla öldürür. İki oğul ve Penelope, Kirke’nin adasına giderler başlarına ne geleceğini umursamadan. Üzüntü içinde, ne istediklerini, aradıklarını bilmeden giderler. İntikam almayı düşünmeden, kin gütmeden… Yalnızca sakinliği ve üzüntüyü alarak giderler büyücü cadının adasına.

3. KISIM: AİAE CADISI KİRKE
Titan soyundan gelen, güneşin kendisi olarak da ifade edilen; çoğu zaman altın sarısı saçlarıyla, genç ve yakışıklı oluşuyla betimlenen tanrı Helios ile bir naiad olan Perseis’in kızıdır. Bazı kaynaklarda annesinin Hekate olduğu söylenir. Hekate ise gece ve ay ile ilişkilendirilen büyücü tanrıçadır. Bir tanrı ve yarı tanrının çocuğu olduğundan Penelope’den daha güçlüdür ve ölümsüzdür. Tanrıça olarak kabul edilir ve özel güçleri vardır. Pasiphae, Perses ve Aietes adında kardeşleri vardır. Bu kardeşleri büyücüdürler ve iksirler hazırlarlar. Kısacası birer cadı, şifacı, büyücüdürler. Perses ve Aietes Kolhis kralıdırlar. Kolhis krallığı, Karadeniz kıyılarında bir kolonidir ve Yunan kültürünün hakimiyeti altındadır. Bu kardeşlerin isimleri antik Yunan dilinde kuşların isimleridir. Şahin, kartal, doğan gibi anlamları vardır. Helios’un çocuklarının isimlerinin de kuş isimleri olması Yunan yakıştırmasıdır.

Kirke çocukluğunda aynı Penelope gibi annesi tarafından hor görülmüş, diğer kuzenleri ve kardeşleri tarafından da hep aşağılanmıştır. Naiadların kaderinde bunun olduğunu ikisi de itiraf ederler. Aynı Penelope gibi babasının sarayında vakit geçirmiş ve zamanı geldiğinde yuvadan uçup gitmiştir. Fakat Kirke’yi Penelope’den ayıran özelliğin tanrısallık olduğu yadsınamaz. Kirke babasının Helios olması nedeniyle diğer tanrılarla daha çok görüşmüş, bizzat kendi halaları ve büyük halalarıyla, amcalarıyla, Olimposlularla görüşmüştür.
Kirke daha çocukken Prometheus’a verilen cezaya tanık olmuştur. Prometheus, Zeus tarafından cezalandırılmış, sonsuz işkenceye terk edilmiştir. Kirke ona yardım etmiş, merhametini bize göstermiştir. Prometheus insanlara ateşi bahşetmiştir. Bu yüzden Zeus’un gazabına uğramış, otuz bin yıl cezaya mahkûm edilmiştir. Kafkas dağlarında ilahi zincirlerle bağlı bir şekilde duracak ve her gece bir kartal Prometheus’un karaciğerini yiyip bitirecektir. Kuzeni Helios daha akıllı davranır ve Zeus’a karşı gelmemeye çalışır. Böylece bir zarar gelmeden fakat eski itibarı olmadan tanrılığını korur.

O zamanlarda kötü olduğuna inanılan ve kullanması yasaklanan -çünkü tanrılara bile tesir ediyordu ve Zeus bu yüzden yasakladı- “farmakon” adında bitkiler vardır. Farmakon özünü içen kişi aslında olması gerektiğine döner, tanrıysa tanrı olur, güçsüzse gücü kesilir. Kirke büyüme çağında ağabeyinin ve ablasının büyü yetenekleri olduğunu görmüştür. Kendi de büyü yapmayı dener fakat başarılı olamaz. Zira doğuştan büyücü de olsanız çalışma ve tecrübe her şey demektir. Kirke gençlik aşkının tanrı olmasını istiyordu ve bir gün farmakon özünü bu denizciye içirir. Denizci alt vücudu balık olan mavi tenli bir tanrıya dönüşür. Gücü olduğuna inanmaya başlayan Kirke gücünü bir de nefret ettiği naiadlar üzerinde dener. “İlk büyümü aşkımla yapmıştım.” diye bahseder Kirke. Bütün ozanlar onun erkekleri acımasızca yatağa attığını, daha sonra koyunlara çevirmek suretiyle öldürdüğünü söyler durur. Oysa Kirke yalnızca hayatta kalmaya çalışıyordur, yani bir tanrıça nasıl yapabilirse o şekilde. Skylla adında bir naiad kıza tuzak kurup bu özden içirir. Skylla şimdiki haline, sayısız denizciyi midesine indiren İtalya ve Sicilya arasındaki boğazda bulunan korkunç, çok başlı, ejder benzeri bir yaratığa dönüşür.
Bunu öğrenen Zeus, Kirke’yi cezalandırır ve Kirke sonsuza dek ıssız bir adaya hapsedilir. Burada büyüler öğrenir, kendini geliştirir. Babasının ona tahsis ettiği altın kaplamalı sarayında kalır ve sanki Olimposlulara bir göndermeymiş gibi hapiste bile olsa en iyi yiyecekleri yediğini en iyi şartlarda kaldığını her fırsatta gösterir. En iyi şarapları içer, en kaliteli zeytinleri yer. Böylece Helios, Zeus’a onun sandığı kadar güçsüz olmadığını gösterir.
Günler geçer, aylar geçer, seneler geçer. Bu adada Kirke yanına gelen hizmetçileriyle günlerini geçirir. Cezası sonsuzdur ve buradan izinsiz ayrılamaz. Sık sık denizcilerin gemileri bu adaya uğrar. Skylla’ya takılan gemilerde genellikle çok az hayatta kalan vardır ve mürettebattan kalan kişi sayısı da gemiyi geri döndürmeye yetecek kadar değildir. Ne yazıktır ki bu adaya düşen denizciler de ya Kirke’nin aslanlarına yem olur ya da Kirke’ye(!) Bu zavallı ölümlüler tanrıçanın güzelliğine ve çekiciliğine dayanamaz ve onunla birlikte olmak isterler. Bu fani yaratıklar Kirke’ye yanaşmaya kalktığında ise kendilerini koyuna dönüşmüş olarak bulacaklardır. Adadaki ağıllar dolar taşar. Ozanlar Kirke’yi “Kötü büyücü cadı erkekleri koyuna çevirdi.” diye anlatırlar. Kirke’ye göre ise yalnızca nefsi müdafaa davasıdır. Kimin haklı olduğu tartışılır; bu subjektif bakış açısıyla anlaşılabilecek bir konudur. Tanrıçanın çekiciliğine dayanamayan ölümlü erkek tanrıçayı arzular, tanrıça ilahiliğine gelen bu hakareti kaldıramaz ve ölümlüyü cezalandırır. Bunun birçok örneği vardır ve aynı şey tanrılar için de geçerlidir.

Gel zaman git zaman bu adayı Olimposlular ziyaret etmeye başlar. En çok gelen ise tanrıların habercisi Hermes’tir. Hermes, ironiktir ki huyca Odysseus’a benzer. İkna yeteneği, istediğini elde etme çabasının verdiği sonuç, kandırma yeteneği… Kurnazlığı tartışılmaz bu tanrı, istediği her yere gider ve vermesi gereken haberi ulaştırır. Kirke’ye ilk defa geldiğinde bir kurt kılığındadır ve tanrıçaya yanaşır. Aiae cadısı ile olan ilişkisini ilerletir ve birlikte olmaya başlarlar. Kirke bu ilişkide kullanılan taraf olduğunu bilecek kadar zekidir fakat bilgi almak için, bazen de kendini güvende hissetmek için ilişkisini zedeleyecek davranışlarda bulunmaz. Yıllar sonra, bazen bu bin yıldır bazen iki bin yıl, Odysseus mürettebatıyla birlikte, şaşırtıcı şekilde kalabalık, Truva Savaşı sonrası Kirke’nin adasına kadar gelir. Denizciler evlerine gitmeyi planlarken birden bu ıssız adaya gelmişlerdir. Kirke’nin evini bulurlar ve tanrıçayla tanışırlar. Kirke onları ağırlar, yemek verir. Ne var ki bunların da diğer erkeklerden farkı yoktur ve tanrıçaya göz dikmişlerdir. Aralarında biri vardır ki, kurnaz, temkinli ve her daim tetiktedir. Odysseus kendi adamlarından farklıdır. Kirke diğerlerini cezalandırır ve koyuna çevirir. Fakat bu durumdan da kendini kurtaran Odysseus yine zekasını konuşturup arkadaşlarını Kirke’nin elinden kurtarır. Kirke ikna olup adamları tekrar eski haline döndürür. Odysseus ve Kirke süreç içerisinde daha da yakınlaşmıştır ve aşk yaşamaya başlamışlardır. Odysseus’u yanına Kirke çok mutludur ve onu bırakmak istemez; fakat bu adamlar gitmek zorundadır. Savaş zaten çok uzun sürmüştür ve artık eve gitme vaktidir. Kirke elinden geleni yapar ve onların ihtiyaçlarını karşılar, yemek verir, giyecek verir.
Eğer dikkatli incelerseniz Kirke ve Penelope’nin birçok ortak yönü vardır. İkisi de naiaddır. İkisi de Odysseus ile aşk yaşamıştır, birlikte olmuştur. İkisi de çocukluklarında hor görülmüş, gözleri yaştan kurumamıştır. İkisi de sabır göstermeye çok iyi örnek teşkil ederler. İkisi de dokumaya karşı zaafları vardır ve çok beceriklidirler. İki kadın da birbirlerine bu kadar benzemelerine rağmen birbirlerini anlamayacak kadar da farklıdırlar. Kirke en güçlü titanlardan birinin, Helios’un, kızıdır. Tanrılarla birlikte büyümüş hatta bir ölümlüyü tanrıya dönüştürmüştür. Özel güçleri vardır ve büyü yapmakta ustadır. İroniktir ki bu gücü onun ceza almasına neden olmuştur. Penelope ise evlendikten az sonra kocasını savaşa göndermiş, adeta kazandığı şey onun ev hapsine neden olmuştur. Yıllarca kocasını beklemiş, Kirke’nin kaderine benzer şekilde sabretmiştir.
Kirke’nin sağladığı yardımlardan biri de kıyafettir. Adamlara giysi dokuyup vermiştir. Kirke’nin diğer tezgahlardan daha kaliteli bir dokuma tezgahı vardır ve bu tezgahı labirentin mimarı Daedalos’tan ( Daidalus/ Daedalus) bizzat almıştır. Kirke’nin günümüz dünyasıyla bile köklü bağlantıları vardır. Pashiphae Kirke’nin ablasıdır ve Minos’un karısı, Girit kraliçesidir. Minos Zeus’un oğludur ve Girit kralıdır. Helios bu evliliği hem kendi kızı için hem de Zeus’la olan ilişkisi için münasip bulmuştur.
Minos güçlü bir kraldır ve gücünü kanıtlamak için Poseidon’dan ona kurban etmesi için bir boğa göndermesini ister. Denizler tanrısı bu isteği kabul eder ve Minos’a bir boğa gönderir; fakat Minos boğadan çok hoşlanır ve onu kurban etmez. Bu duruma çok sinirlenen Poseidon Eros’a Minos’un karısı Pasiphae’yi bu boğaya aşık etmesini söyler. Boğaya âşık olan Pasiphae boğayla birlikte olur ve hamile kalır. Doğacak olan varlık yarı boğa yarı insandır. İsmini Minotor koymuşlardır. Bu yaratık herkese zarar vermeye kalkışır. İşte bu noktada devreye Daidalus girer. Daidalus’un saraya gelişi kral Minos’a sığınmasıyla başlar ve Minos onun mimarideki yeteneğini görünce dans ustası kızı Ariadne için bir dans salonu inşa etmesini emreder. Bu süreçte Daidalus’un saray halkından bir cariyeden çocuğu olur ve ismi de İkarus’tur. İkarus’un hikayesini herkes bilir. Babasıyla birlikte projelerde çalışmıştır fakat ne yazık ki babasını dinlememiş ve bal mumuyla yapıştırdığı kanatlarla yükselmesi gereken mesafeden daha yükseğe çıkınca bal mumu erimiş ve denize çakılıp boğulmuştur. Tüm bu olanlar ile Kirke’nin alakası da Kirke’nin Minotor’un doğumunda ablasına yardım etmesi gerekçesiyle adasından izin alınarak çağırılmasıdır. Kirke ablasının doğumunda yanında olmuş ve sihirlerle doğumu kolaylaştırmıştır. Belli bir süre sarayda kalmış, Daidalus ve Ariadne ile tanışmıştır. İşte bu esnada Daidalus ona dokuma tezgahını hediye etmiştir.
Kirke’nin diğer kardeşleri de önemlidir. Bir kardeşi Pasiphae Girit kraliçesi, diğeri Aiates’tir. Aietes Kirke’nin küçük kardeşidir ve onu kendi büyütmüştür. Kolhis kralı olan Aietes günümüz Gürcistan ve Doğu Karadeniz topraklarında hüküm sürmüştür. Kirke’nin adasının nerede olduğu bilinmemekle birlikte iki farklı düşünce vardır. Bunlardan biri kardeşine yakın olup Karadeniz sahillerinde bir adada olduğudur. Bir diğeri de İtalya yakınlarında Capao Circeo bölgesinde olduğudur. Homeros’un bahsettiğine göre yeraltı dünyası Kimmer coğrafyasında bulunur. Yani kuzey Mezopotamya ve doğu Karadeniz arasında kalan bölgededir ki bu bölge Ege’ye göre doğuda kalır. Kirke’nin her iki coğrafya açısından da önemi vardır. Odysseus ve Kirke’nin çocuklarından ikisi İtalya için önem teşkil eder. Biri Latinos, daha sonra Latinlerin atası olacaktır. Diğeri de Telegonos, Tusculum şehrini kurmuştur ve iki oğul da İtalya ve Latin dünyası için önemlidir. Ayrıca Kirke’nin diğer kardeşi Aietes’ın kızı Medeia da ülkesine kızıp oğlu Medus’u alarak bir grup insanla birlikte güneydoğuya göçmüş ve burada kendi ismini verdiği Med hanedanlığını kurmuştur.

Kirke Odysseus’u bir yıl kadar ağırlamış ertesi sene bahar geldiğinde tekrar deniz yolculuğuna çıkarak evlerine gitmişlerdir. Aksilik bu ya, Odysseus bir başka adaya düşmüş yaklaşık sekiz sene de bu adada tutsak kalmıştır. Tanrıça Kalypso, Ogygie Adası’nda yaşamaktadır. Bahsedilene göre bir nymphadır. Yani göründüğü üzere üç kadının ortak yönleri bulunmaktadır. Kalypso, Kirke, Penelope üçü de Odysseus ile aşk yaşamış, üçü de nympha ve üçü de savaşın arka planında kalan fakat hikâyenin gerçek yüzünü duyacağımız, ozanların kendilerinden bahsederken nefret saçtıkları; cadı, tutsak edici diye bahsettikleri kadınlardır bunlar ve aslında hikâyenin temelini oluşturduklarından haberleri yoktur. Yalnız bir kadın vardır ki savaşta ön plana çıkan; Spartalı Helen.
4. KISIM: SPARTALI HELEN, TRUVALI HELEN
Tanrıça Calypso aslen anaerkil düzeni simgeleyen sayılı tanrıçalardan biridir. Anaerkil düzen Dorların istilasından önce Girit ve Yunan kolonilerinde yaygındı fakat Hint dolaylarından gelenler de beraberinde kendi dinlerini de getirirler. Böylece bu coğrafyada ataerkil düzen yaygınlaşır ve tanrıçaların üstünde yer alan tanrılar oluşur. Bu oluşumlar tabii ki birkaç yılda son halini almaz. Yüzlerce yıl, binlerce yıl boyunc tanrıların, tanrıçaların hakimiyet alanları ve özellikleri değişir. İlk zamanlarda, daha anaerkil düzen sürerken Minos uygarlığının ana tanrıçası vardır. İki başlı baltası Labrys ile birlikte tasvir edilen güçlü bir tanrıçadır. Yılan figürü de bolca kullanılır ve ataerkil düzen gelmeden önce “güneş” dişi mabut ile bağdaştırılır. Minos uygarlığında kullanılan diğer semboller de daha çok boğa boynuzlarıdır ve kitonik dünyayı ifade ederler. Anaerkil düzen Dorların istilasından evvel Anadolu’da da yayılmaya başlamıştır. Doğurganlığı ön plana çıkarılmış bir şekilde tasvir edilen Kibele, bereket tanrıçasıdır. Kibele’nin önemli ölçüde karşıladığı tanrıça Yunan mitolojisinde Artemis’tir. Hayvanların, avcılığın bakire tanrıçasıdır ve Apollon’un ikiz kız kardeşidir. Üç Titan kardeş Helios (güneş), Selene (ay) ve Eos (şafak)’tan sonra onların yerini alarak Apollon güneş ile Artemis ile ay ile eşleştirilmiştir. Burada görmekteyiz ki sonraki dönemlerde dişi mabut ay ile erkek tanrı ise güneş ile ilişkilendirilmiş. Calypso da izini kaybettiren anaerkil düzenin bir tanrıçasıdır, aynı zamanda Kirke de o şekildedir. Anaerkil özellikler genellikle aslan figürüyle tasvir edilir ve bunu Kirke’nin hikayesinde görüyoruz. Savaşlar ataerkil düzenin bir parçası olarak gelmiştir. Sonuçta ilk cinayet bir kadını öldürerek işlendi ve ironik bir şekilde insanları besleyen toprağı beslemek için kan döküldü. Toprak, tarım bulunduktan sonra kutsallaşmaya başlar ve ekim-biçim yaygınlaşır. İlk aşamada toprağı ekenler kadınlardır, daha sonraki safhalarda erkeğin çiftleşmekteki rolünün aslında toprağı ekmekten farkının olmadığı düşünülür ve tarım erkek egemenliğine geçilir. İşte bu şekilde aşamalı olarak ataerkil düzene geçilir ve dişi mabutlar değer kaybeder. Tıpkı Hint dinlerinde görülenler gibi tanrılar oluşmaya başlar ve yeni, sentez inançlar oluşur. Kadın ise ön planda olmayı bıraksa bile arka planda asıl işini yapmayı sürdürür ve özelliklerini hiç kaybetmez. Hala ön plana çıkan kadınlar bulunmaktadır ve çok fazla insan onları tanır. Kaderleri onların ellerindedir. Bunlardan biri de daha sonra Truvalı olacak Helen’dir.

Helen’in birden çok hikayesi vardır. Mitolojideki birçok karakter gibi öne çıkanlar ekseriyetle Olimposlu tanrılarla ilişkilendirilir. Söylenene göre Sparta kraliçesi Leda da tıpkı kızı gibi çok güzeldir. Zeus Leda’yı görür ve çok beğenir. Yunan mitolojisi Zeus’un kılık değiştirip birçok kez ölümlü kadınlarla birlikte olduğu hikayeleriyle doludur. Bu sefer de Leda’ya beyaz bir kuğu kılığında gelmiş, bu kızın doğumu kaçınılmaz olmuştur. Artık Helen o zamanın en güzel kadınıdır ve bütün erkekler onunla evlenmek ister. Bu evlilik yalnızca Helen’i kazandırmayacak aynı zamanda krallığı da kazandıracaktır.
Kral Tyndareos, babası, onu Menelaos ile evlendirir. Bu evlilikten yalnızca bir kız çocuğu doğar: Hermione. Savaşa kadar birlikte kalırlar. Helen Paris ile kaçtığında da Menelaos büyük bir ordu toplayıp bu orduya Aşil, Odysseus gibi kahramanları da dahil edip Truva üzerine yürümüştür. Ağabeyi Agamemnon da ona destek vermiştir. Daha sonrasında Agamemnon kızı İphigenia’yı kurban ettikten sonra bu savaştan kazançlı çıkmak dışında bir seçeneklerinin olmadığına inanmış ve var gücüyle çalışmışlardır.

Bahsedilen dişi figürlerin ortak noktaları mevcut olsa da birbirlerinden oldukça bağımsız ve farklı özellikleri vardır. Öne çıkan özellikleri de farklıdır. Kirke dişiliği ve yalnızlığıyla karşımıza çıkarken Helen hiç yalnız kalmamıştır. Penelope de Kirke gibi ömrü beklemekle geçen diğer karakterdir. Bahsedilmeyen ve fazla üzerinde durulmayan dişi mabut Calypso’dur. Adının hakkını veren yüce tanrıça bilinmezlikleri sonsuz gizem tanrıçasıdır ve hakkında bilinen gerçek manada çok az şey vardır. Truva Savaşı ile fazla ilgisi yoktur ve aslında Kirke’nin çok benzeri olarak karşımıza çıkmaktadır. İki tanrıça da dişiliği, anaerkil yapıyı ön plana çıkaran, kendi adalarında yalnızlık içinde yaşayan ve adalarına uğrayan erkekleri bırakmak istemeyen iki karakterdir. Kirke’yi Calypso’dan ayıran özelliği daha çok cadılığı olmuştur. Büyü yeteneği doğuştan Helios çocuklarına geçmiş, uzun zaman kandan aktarılmıştır. Kirke’nin yeğenleri ve Med halkının yöneticilerinde sihir, büyü gözlemlenir. Penelope, Kirke ve Helen’in asıl ortak noktaları Odysseus olmakla beraber Penelope ve Helen kuzendirler. Helen ve Odysseus ilişkisi çok zayıftır. Odysseus Helen’in babasına akıl vermiş ve evlilik buna göre yapılmıştır. Fakat daha birçok yerde Helen ve Odysseus karşılaşmasını görebiliriz. Penelope’nin düğünü, Truva Savaşı, Helen’in düğünü… Açık ara farkla Truva Savaşı ile en sıkı ilişkisi olan karakter de Helen’dir. Zira savaş bu kadın uğruna yapılmış, bir uygarlık bu kadın için son bulmuştur. Bu da bize kadınların arka planda dahi olsalar ne kadar büyük etkilere sahip olabileceklerini gösteriyor. Truva Savaşı Helen yüzünden patlak vermiş, yaklaşık on sene sürmüştür. Akabinde Odysseus ve adamları bir on yıl da Kirke ve Calypso’nun adasında geçirmiştir. Yirmi ila otuz yıl kadar evinden uzak kalan bu adam tabii ki hem fizyolojik hem de psikolojik olarak yaşlanmış, değişmiş adeta metamorfoz geçirmiştir. Kozasından çıkan bir kelebek gibi kendi sınırlarını aşmıştır, belki de yalnızca farmakon içip de olması gerektiği gibi görünenler gibi o da yeni görüntüye sahiptir fakat aslında ruhu aynıdır. Hermes soyundan gelen herkes gibi o da zekiliğini ve kurnazlığını kaybetmemiştir.

Üç kadın figürün ise kendilerince değerlendirmeleri çok barizdir. Kirke tabii ki bu savaşın yaşanmasından kazançlı çıkanlar arasındadır. Ne de olsa hayatının aşkıyla ve çocuklarının babasıyla tanışmıştır. Calypso da Kirke’ye çok benzer şekildedir. Çoğu hikâyede karıştırılırlar ve Calypso’nun da Helios kızı olduğundan bahsedilir fakat bu yanlıştır. Calypso Atlas’ın kızıdır. Calypso da Odysseus’a âşık olmuş fakat sekiz yılın ardından Athena Zeus’a Calypso’nun Odysseus’u bırakmasını söylemiş. Böylece Calypso tanrılardan gelen bu emri yerine getirmiştir. Penelope ise savaş çıktığında kocasının gitmesini hiç istememiş ve onu kaybetmekten korkmuştur. Penelope’yi diğerlerinden ayıran ve belki de davasında haklı çıkaran özelliği Odysseus’un gerçek karısı olmasıdır. Diğerleri sonradan gelmiştir. Helen ise savaşın nedeni olmasıyla birlikte savaş karşıtıdır ve Paris’e zarar gelmemesi için kocasıyla anlaşmaya gitmek ister. Fakat reddedilen Helen kendini savaşın içinde bulur.
Ayrıca savaşta Amazonlar da yer almıştır. Amazonlar savaşçı kadınlar demektir ve takımlar halinde üstün meziyetleri olan kadınlardan oluşurlar. Bu kadınların gizemli ritüelleri vardır ve bakirelik yemini etmişlerdir. Amazonlar Paris’in tarafındadır, yani Truva şehrini korumak için savaşmışlardır. Öyle cesurdurlar ki Akhileus’un karşısına çıkacak kadar gözlerini karartmışlardır.
Görüldüğü üzere, savaşın içinde ve dışında, ön planda ve arka planda kadınlar hep vardır. Yazı bulunmadan önceki tarihi de kadınlara borçlu olduğumuzu söylemek gerekir. Hala süren bu etkinlikle; hikayelerin, yaşanmış veya yaşanmamış olayların kulaktan kulağa günümüze gelmesinde katkıları büyüktür. Ayrıca her daim ön planda olmak işe yaramadığı gibi savaşa gitmeyen ve evde kalan bu kadınlar resme bir adım geriden bakmayı başarırlar. Olayları doğru ve kısmen objektif olarak değerlendirebilirler. Yer altında ve yer üstünde kraliçe, tanrıça, anne, eş, bakıcı, hizmetçi, köle ve daha nicesi olabilirler ama hiç “yok” olmayacaklar ve sonsuza kadar var olmaya devam edecekler. Geçmişi geleceğe sırtlarında tüm yapıyı taşıyan karyatidler gibi taşıyacaklar hiç bıkmadan usanmadan.
KAYNAKÇA
- Kershaw, S. (2007). A brief guide to the Greek myths (4th ed., pp. 115-160). Robinson.
- Sears, K. (2018). Mitoloji 101 (6th ed.). Say Yayınları.
- Kerenyi, K. (2020). Yunan Mitolojisi (3rd ed.). Say Yayınları.
- Campbell, J. (2020). Tanrıçalar ve Tanrıça’nın Dönüşümleri, (1st ed.). İthaki Yayınları.
- Crabb, G. (1825). Universal historical dictionary. Baldwin, Cradock, and Joy.
- Homer., Erhat, A., Kadir, A. (2014). İlyada (14th ed.). Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
- Homer., Erhat, A., Kadir, A. (2014). Odysseia (14th ed.). Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
- Atwood, M. (2017). Penelope (1st ed.). Alfa Yayınları
- Miller, M. (2019). Ben, Kirke. (11th ed.). İthaki Yayınları.
- Greek Mythology. Greekmythology.com. (2021). Retrieved 14 May 2021, from https://www.greekmythology.com/.