Var Olma Kompulsiyonu

Zeynep Yaralı yazdı.

Var Olma Kompulsiyonu

Tetikleyici uyarısı*

Dünya Sağlık Örgütünün 2017 verilerine göre dünya çapında çocuk ve gençlerin %10-20’si mental sağlık sorunlarıyla karşılaşırlar. En sık karşılaşılanların depresyon ve anksiyete bozukluğu olduğu ve geçtiğimiz son 25 yılda gençlerde depresyon ve anksiyete prevalansının %70 oranında arttığı belirtilmiştir. (Keles, McCrae & Grealish, 2020) Depresyon; gençlerin gelişiminde, düşük eğitim başarısı, bozuk sosyal ilişkiler, madde kullanımının artması gibi sonuçlar doğurabilir (Keles ve diğerleri, 2020). Kişilik gelişiminin başladığı bu süreçte gençlerdeki artan depresyon oranı, gençler arasında her geçen gün hızla yayılan sosyal medyayı akla getiriyor. Araştırmalarda da sosyal medyanın artan depresyonla bağlantıları olduğu görülmüştür (Thapa & Subedi, 2018).

Sosyal medya her geçen sene kullanıcı sayısını katlayarak artırırken hayatlarımızın neredeyse vazgeçilemez bir parçası haline geldi. Bir uygulamaya sinirlenerek diğer uygulamaya geçtiğimiz bu dönemde yaklaşık 3.80 milyar sosyal medya kullanıcısı gününün ortalama 2 saat 24 dakikasını sosyal medyada harcıyor. Amerika’da gençlerin %92’sinin sosyal medyayı aktif bir şekilde kullandığı raporlanmıştır (Keles ve diğerleri, 2020).

Sosyal medya kullanımı doğru yapıldığında kişisel duygu ve düşünceler aracılığıyla insanların birbirlerine yardımcı olmalarını, kişilerin izole şekilde problemleri çözmesi yerine destek veren bir çevre oluşturabilmesini sağlayabilir, farkındalığı arttırabilir hatta adaleti bile sağlayabilir; fakat sosyal medyanın bağımlılığa iten yönleri, yanlış bilgi ve davranışlar ile birleştiğinde doğru kullanımı bir hayli zorlaşıyor.

Sosyal medyanın kompulsif bir biçimde kullanımı, depresyonla sonuçlanabilecek duygusal yorgunluk oluşturmasının yanında sosyal bağları zayıflatıyor. Ayrıca, oturarak yapılan bir davranış olması sebebiyle hareketsizlik kaynaklı fiziksel güçsüzlüğe neden oluyor (Dhir, Yossatorn, Kaur & Chen, 2018).

Sosyal medya insanlarla iletişim kurmayı eskiye kıyasla ciddi şekilde kolaylaştırsa da insan ilişkilerindeki derinliği azaltıyor. Duygusal açıdan tatmin etmeyen iletişim, bireyin daha fazla kişiye ulaşabilmesine rağmen sosyal olarak izole ve daha yalnız hissetmesine neden oluyor. Luhman; araştırmasında yalnızlığın, yaş grupları arasında en çok gençlerde karşılaşıldığını raporlamıştır. Derinleşmeyen ve empatik olmayan iletişim, bireye daha az yarar sağlıyor (Yang, Peterson & Qualter, 2020).

Çalışmalarda depresyondaki insanların sosyal medya kullanmaya daha yatkın oldukları görülmüştür (Dhir ve diğerleri, 2018). Kendilerini değersiz hisseden depresif bireyler; onaylanma ihtiyaçlarını gidermek, negatif duygulardan kaçıp rahatlama amacı için bu platformları kullanıyorlar. İlgi, destek, aitlik hissini aramak için geçirdikleri zamanların boşa gittiğini fark edip suçluluk duysalar da aradıkları duyguları bu ortamdan aldıklarını sandıkları için vazgeçemeyip kısır döngüye tekrar giriyorlar.

Genç kızlarda son 10 yılda %68 oranında artan kendine zarar verme vakalarından da bahsetmek gerekiyor (Keles ve diğerleri, 2020). Sosyal medyada paylaşılanların, kişilerin hayatlarının küçük bir kısmını içerdiği unutulduğunda diğerlerinin kurgulanmış hayatlarında daha başarılı, çok daha mutlu hayat sürdüğü algısı oluşuyor. Bu algı, kıskançlıkla kişinin kendisini değersiz, özgüvensiz ve depresif hissetmesine neden oluyor. Birçok çalışmada; sosyal medya kullanımına bağlı iyi ruh halinde azalma, hayat tatminsizliğinde artma ve özgüvensizlik belirtileri gözlemlenmiştir (Thapa & Subedi, 2018). Özellikle genç kızlarda; dayatılan fiziksel güzellik algıları, zenginlik, popülerlik kavramları depresyonu da beraberinde getiriyor. Bulimia nervoza, anoreksiya gibi hayatı tehdit eden hastalıklara yol açıyor.

Regis Debray, "Herkes gizliden gizliye var olmadığından korkar; çünkü başkaları onun var olma hakkının farkına varmadığı sürece aslında o yoktur. İnsan başkaları ondan söz ettiği, onu yücelttiği, eleştirdiği, alaya aldığı, onun sözlerini yinelediği sürece vardır." der. Artık kabullenme ihtiyacımızı karşılayan iyi/kötü konuşma ve davranışların yerini daha yapay, daha niteliksiz beğeni ve yorumlara bıraktık. Gerçek olduğunu sandığımız hayat tarzları yüzünden kendimizi memnuniyetsiz, depresif bir hale soktuk. “Neden paylaşılan fotoğrafta olmadım, herkes yogaya başladı ben neden başlamadım? Neden eksiğim?” diye geride kalmaktan korktuk. Algıladığımızın, bize algılatılanın ve gerçekte neler olduğunun farkındalığını kazanarak sosyal medyayı çok daha etkili ve yararlı bir şekilde kullanabiliriz. İnsan kendini neye maruz bırakırsa ister istemez onun standartlarını benimseyeceğini bilmeli, ihtiyacımız olanı gerçeklikten kopmadan elde etmeye çalışmalıyız; kurgusallıkla değil.

Kaynakça:

Thapa R ve Subedi S (2018). Social Media and Depression. J Psychiatrists’ Association of Nepal, Vol.7, No.2.

Amandeep Dhir. Yossiri Yossatorn, Puneet Kaur ve Sufen Chen (2018). Online Social Media Fatigue and Psychological Well Being. International Journal of Information Management, 40, 141-152.

Betül Keles, Niall McCrae ce Annmarie Grealish (2020). A Systematic Review: the Influence of Social Media on Depression, Anxiety and Psychological Distress in Adolescents. International Journal of Adolescent and Youth, Vol. 25, No. 1, 79-93.

Keming Yang, Kimberly J. Peterson ve Pamela Qualter (2020). Undesirable social relations as risk factors for loneliness among 14-year-olds in the UK: Findings from the Millennium Cohort Study. International Journal of Behavioral Development, 1–7.