Eğreti
Kübra Erdem hikayesi

Yanlış peronda indin, şehrin ön gösterimini izlettiler sana. Süslü yalanlar, haksız çıkarlar, politika kokan caddeler, sinematografik koşuşturmalar, kravatlı yabancılar, daha önce görme ihtimalin olmayan ama gördüğüne emin olduğun simalar ve geldiğin şehirdekinden farklı renkleriyle yabancılığını bağıran minibüsler.
Yabancı olanın, bilinmedik olanın korku yarattığını söylerler hep. Korkmadın, sen hep böyle cesurdun zaten. Zaten öyle ya, nereye gitsen güvende hissetmiyordun bir kadın olarak. Değişmeyen güvensizlik hissinin durağanlığının verdiği bir gözü peklikti bu. Sen her zamanki gibi cesurdun, çıkmaya can atıyordun varolan tüm yokuşları.
Şehrin eğimli kaldırımlarından birinde dikilirken gözüne bir adam ilişti. Gözlerini kıstın olan biteni görebilmek için -uzağı göremiyor ve görmek konusunda ayak diriyordun- gözlüklerini takmak konusunda telkinler veren kim varsa hepsiyle inatlaşıyordun. Görmeye değer bulduğun şeyleri yakınında aradığın ya da yakınına konumlandırdığın için değildi bu.
Senin derdin dünyaya gelişinden bu yana kendinleydi zaten.
Gözlerine takılan bulanık adam öfkeliydi, zaten dünyanın huzursuzluklarını ve ayrılıklarını duvarlarında biriktirmiş otogarın derdine dert yüklüyordu, kendi göz kapaklarındaki nefreti hiç azaltmadan. Etrafındaki herkese, görevlilere bağırıyordu; haksız yere bağırdığı her halinden belliydi. Adamın derdini anlamaya çalıştın ancak anlayamadın, zaten öfkeyi yurt bellemiş insanların sorun çıkarmak için derde ihtiyacı yoktur, diye geçirdin içinden.
Adamın insanlara beslediği bu denli düşmanlığın, aslında kendine olan düşmanlığından beslendiğinden ve bundan haberdar bile olmadığından emindin. Neredeyse adam için üzülecektin ki etrafındaki yüzü düşmüş görevlileri görünce sayfalarca kötü dilek canlandı kafanda adam için, neyse, diye mırıldandın. Göz kapaklarında yüklüce öfke taşıyan biri için hangi kötümser dilek mevcut durumdan daha kötü olabilir ki?
Sonra sonra anlayacaksın, bu adam bu şehrin başrol oyuncusudur.
Tanımadığın şehirdeki eğreti duruşunun belli olup olmadığını düşündün içinden. İnsanların yüzlerinden, sana bakışlarından anlamaya çalıştın. Nasıl anlamak istersen öyle anlayacağın bir muhakeme yöntemiydi bu. Yine de baktın. Öyle yanlış bir yerde indin ki otobüsten, buranın şehrin gider kapağı olduğunu düşündün sıkı sıkı tutunurken bavuluna. Yine de korkmadın, sadece tedbirdi seninkisi. Etrafında annenin uzak dur diye tembihlediği her türden insan vardı, sen ise hala onların bakışlarından eğreti durup durmadığını anlamaya çalışıyordun.
Derken evi oracıktaki diğer bir eğimli kaldırım olan bir çocuğun yıkılmış bakışlarıyla rastlaştı gözlerin. Gülümsedin çocuğa çekincelerle belli belirsiz. Ondan çekindiğimi anlamış mıdır? diye geçirdin içinden. Kızdın kendi kendine, gözlerin dalmışken karşı yola yine annenin tembihleri çınladı kulaklarında. Kaçırdın gözlerini gecenin ağaracakmış gibi durmayan karanlığına. Şehri ayakta tuttuğu söylenen adalet adını verdikleri halatıyla karşılaşmış oldun böylece. İnceldiği yer yoktu, büsbütün cılızdı bu halat, asıldı tüm insanların sallandı boşlukta.
Nasıl geldin buraya, hangi yollardan geçtin? Hangi yol ayrımlarına geldin, hangi yolları seçtin? Küçük hayatında şanslı sayardın kendini hep. Ama itiraf et, içten içe bilirdin, aslında -hüzünleri buruşturulmuş bir çikolata ambalajı gibi küçültüp cebine tıkıştırarak ve mutlulukları kek yaparken çırptığın yumurta gibi özenle büyüterek- kendine yaptığın algı operasyonlarının bir sonucuydu bu. Yine de şanslıydın. Bile isteye kendini kandırmak her zaman o kadar da kötü müdür?
Seni buradan alacak kişiyi, gideceğin yolu, haber bekleyenlerini, yarın ne yapacağını, buraya neden geldiğini tamamen çıkarmıştın aklından. Varsa yoksa hikayeler atıp tutuyordun ilk kez gördüğün insanların hayatları hakkında, yalnızca bulanık hareketleri vasıtasıyla. Aldatıcı ve yanlı hikayelerdi seninkiler. Huzurlu ve sakin bir kaldırımda kendini bulduğunda, anladın ki tek başınasın.
Nihayet bildik bir araba gördün bunca yabancılığın içinde ve elbette ki yine kıstın gözlerini emin olmak için.
“Nerede kaldın yahu? Çok korktum beklerken!”