Güneş Ne Zaman Doğacak Anne?

Geçtiğimiz yıl 29 Nisan sabahı, Emre kendi yaşamına son vermeden birkaç saat önce annesine bu soruyu sorar. Güneş ne zaman doğacak anne?


Emre’nin hayatının güneşi, 9 yaşındayken bir akrabası tarafından istismara uğradığı zaman bir daha doğmamak üzere batar. 9 yaşından 18 yaşına kadar defalarca aynı kişi tarafından istismar edilen Emre, birçok vakada görüldüğü gibi tehditlerle korkutulur, sindirilir ve susturulur. Yaşadıklarını kimseye anlatamayan, susmak durumunda kalan Emre, askerlik yaparken bir arkadaşının el şakası ile tetiklenen travması sonucu ciddi bir sinir krizi geçirir. Geçirdiği kriz sonucu ruh ve sinir hastalıkları hastanesine kaldırılan Emre’nin yaşadıkları 16 yılın ardından açığa çıkar. Kendisinin ifade ettiği üzere, “çocukluğu, hayatı mahvolan” Emre yaşadıklarının, kaybettiklerinin hesabını adalet yolu ile sormaya karar verir. Deliller ile gerekli kurumlara başvuran Emre’nin ruhsal sağlığı -ailesinin aktardığı üzere- kendisine geri dönüşün olmadığı her bir gün daha da kötüye gider. Bir süre sonra, artık adaletin de ona yardımcı olmadığını belirtmeye başlar. Sık sık “bu pislikten arınamıyorum” şeklinde ifadelerde bulunan Emre, suç duyurusu ile alakalı bir dönüş alamadığı 55 günün ardından, annesinin anlattığına göre bakmaya dahi korktuğu yükseklikten kendini bırakmak suretiyle yaşamına son verir. Ardında bıraktığı notta daha fazla ailesini ve kendisini üzmek istemediğini belirten Emre Yıldırım, yirmi beş yaşında çok acı bir şekilde aramızdan ayrılır.

Emre’nin hikayesi, uyanınca gerçek değilmiş deyip rahatladığımız bir kabus veya keşke okumasaydım dediğimiz bir romana ait bir kısım değil, gerçek bir hayat öyküsü ne yazık ki. Tıpkı 11 yaşında uğradığı cinsel istismar sonrası post-ravmatik stres bozukluğu, anoreksiya ve depresyon ile mücadele eden, 17 yaşına geldiğinde ise artık acılarının dayanılmaz olduğunu belirterek ötenazi talep eden Noa Pothoven’in hayat öyküsü gibi. Tıpkı istismardan hayatta kalan, belki de aldığı kalıcı hasarlarla mücadele etmeye çalışan, çoğunlukla istismarın kendisinden daha örseleyici bir karakterde karşımıza çıkan istismar sonrası dönemi o küçük bedenleriyle deneyimleyen, susan, susturulan, şanslı ise susmayan bütün çocuklarımızın öyküsü gibi.

Çocuğa cinsel istismar, çocuğun ailesi, bakıcıları veya yabancılar tarafından cinsel tacize uğraması veya cinsel sömürü haline getirilmesi şeklinde tanımlanmaktadır. Yaşadığımız gezegenin temel bir realitesi olarak karşımıza çıkan istismar konseptinin ülkemizdeki bazı kültürel paradigmalardan güç aldığı görülmektedir. Ataerkil aile yapısının yaygınlık düzeyi, toplumsal cinsiyet rolleri, aile meclisinde çocuğa söz hakkı tanınmaması, fazla çocuk sayısı, eğitimsizlik gibi faktörlerin istismara zemin hazırlar nitelik gösterdiği görülmektedir.

İstismar kavramıyla birlikte çocuk gelin kavramı da karşımıza çıkmaktadır. İnsan hakları ihlalinin bir türü olarak sınıflandırılan erken yaşta evlilikler de fiziksel, ekonomik ve cinsel istismarın en açık şeklinden biri olarak değerlendirilmektedir.

Yürütülen çalışmaları ışığında ülkemizdeki çocuğa yönelik istismar verileri değerlendirildiğinde oldukça üzücü ve endişe verici rakamlara tanık olunmaktadır. 2014 yılında Yüksel ve arkadaşları tarafından yürütülen, ülkemizdeki çocuk gelin gerçeğine dikkat çeken bir çalışmaya göre son yıllarda her 3 kız çocuğundan biri ve her 5 erkek çocuğundan biri cinsel istismara maruz kalmaktadır[1]. 2017 yılından beri çocuğa yönelik istismar verileri kamuoyunun bilgisine sunulmamaktadır, fakat Aile Hukuku Derneği Başkanı Prof. Dr. Bahadır Erdem’in aktardığı üzere, çocuğa yönelik istismar suçundan mahkeme karşısına çıkan zanlı verileri vasıtasıyla her yarım dakikada bir çocuğun istismara uğradığı istatistiğine varılmaktadır. Evet yanlış okumadınız, her yarım dakikada bir çocuk. Erken yaşta evliliklere dair verilere bakıldığında ise TÜİK tarafından 2018 yılında şehir şehir elde edilen verilere göre bir ilde çocukların en çok %16,6’sı, en az %0,4’ü çocuk yaşta evlendirilmektedir[2]. Son olarak çocuk sözcüsü Gülhan Gündüz’ün aktardığına göre, ülkemizde çocuk istismarına dair içeriklere(çocuk pornografisi) erişim sıklığı dünyada üçüncü sırada kendini göstermektedir. Uzun lafın kısası her yer suç mahalli olmaya potansiyel durumdadır.

Ülkemizde birçok kurum, kuruluş ve örgütlenmeler tarafından çocuğa yönelik ihmal ve istismarın önüne geçmeye yönelik çalışmalar yürütülmektedir. Bu hareketlerden biri de 15 adet sivil toplum kuruluşu tarafından hayata geçirilen “İstismara Karşı Çocuk Gücü” projesidir. Bu projenin özelliği isminden de anlaşılacağı gibi öncelikli olarak çocukları muhatap alması, çocuk gücüne dayanıyor olmasıdır. Kampanya temelde sanıldığı üzere çocuğun güçsüz, çaresiz ve aklı ermez olmadığını; istismarın ise yine sanıldığı gibi kaçınılmaz, münferit ve ilelebet kırılmayacak bir döngü olmadığını savunur. İstismara Karşı Çocuk Gücü, başta çocuklar olmak üzere toplumu bilgilendiren, bilgilendirmek suretiyle güçlendiren, istismarı tanıtıcı ve önleyici bir politika benimser. Okullar için organize ettikleri eğitimler kapsamında sunduğu içeriklerden biri olan, çocuklara özel bölgeler ve kötü niyetli dokunuşlar hakkında bilişsel gelişime uygun eğitim veren videoya YouTube üzerinden erişebilir[3], üç buçuk yaşından büyük çocuklarla birlikte bu içerikten faydalanabilirsiniz. Ayrıca kampanya kapsamında yürütülen diğer çalışmaları sosyal medya hesapları üzerinden takip edebilirsiniz.

Bilişsel gelişim kuramlarında aktarıldığı üzere çocukluk döneminde alınan ihmal ve istismar kaynaklı hasarlar çocukların bütün hayatını etkiler bir nitelik göstermeye meyillidir. Ayrıca aktarılan verilerden de anlaşılacağı üzere istismar vakaları ne yazık ki hiç münferit değildir. Geçtiğimiz hafta medyaya yansıyan, istismara uğrayan 9 ve 6 yaşlarında iki kız çocuğunun çizmiş olduğu resim bir yandan kelimeleri kifayetsiz bırakırken öte yandan onların çıkaramadığı ses olma noktasında nasıl da ivedi bir şekilde “bir şeyler” yapmamızın şart olduğunu kanıtlar niteliktedir. 


Sahi, güneş ne zaman doğacak sayın okur? Doğudan mı yoksa batıdan mı doğacak acaba? Hangi yönden doğarsa çocuklarımız daha fazla acı çekmez? Ha bir de kim toplayacak çocuklarımız için güneşi?

Uyusun da büyüsün ninni diyemediğimiz Emre, Noa, Eylül, Leyla, Fatimah ve tüm çocuklar artık acısız uyuyun.

Doğru bilgiyle, vicdanla ve sağlıkla kalın.

Referanslar:

  1. https://dergipark.org.tr/tr/pub/jiss/issue/25893/272880
  2. https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/cocuk-gelin-sayisi-10-yilda-yari-yariya-azaldi/1123484
  3. https://www.youtube.com/watch?v=kxsd_RhTeR8&t=186s
Burcu Çakmak, Marmara Tıp'2025

Yazar